18 Haziran 2009 Perşembe

Olay Anı, Tanı ve Teşhis :)


Evek...
İnsanlar doğabilir, büyüyebilir ve ölebilir.
Bu esnada da fıtık olabilir, bademcikleri şişebilir, yemek boruları yarılabilir, el bileklerinde tendinit ve ayaklarında bağ doku zedelenmesi olabilir, fibromiyaljiden emekli olmak üzere kadrosu bulunabilir, efendime söliiim polikistik over sendromu da barındırabilir....
Bunların hepsi başından geçmiş bi insan vaktin birinde ayağını da kırabilir.
Evek...
O benim...
Kırdım...
Olay şöyle gelişti;

Bir pazartesi günü (ki pazartesiler ikiye ayrılır; Güneşli Pazartesiler ve Normal Pazartesiler. Gündüzü güneşli olan Pazartesi'nin gecesine ne dendiğini bilmiyorum.) Adana'dan uçaka bindim ben. İstanbul uçakı. Malum korkuyorum zaten, bi de cam kenarında diildim. O da bi muamma ayrıca, yüksekten korkup cam dibinde olmayınca daha huzursuz olan tek varlık olabilirim. Neyse, rüzgar falan vardı baya, sallandı uçak bol bol, ben de 'nooolurrr düşmeyelimm!' şeklinde temennilerde bulunarak düşmeden İstanbul'a geldim.
Uçaktan indim, sakin sakin telefonumu açtım, bi tuvalete uğradım, efendime söliim yavaaaş ve emiiim adımlarla çıktım kapıdan. Havaş otobüslerine doğru ilerlerken Yasemin'le olan telefon görüşmemi sonlandırıp tamamen düz bi alana çıktım. Asfalt. Dümdüz. Bildiğin düz. Eğimsiz.
O düz alanda bir iki adım atmıştım ki sankim meteor düşmüşcesine böööyle başımla vücudum aynı seviyede olucak şekilde yerde buluverdim kendimi.
Düşmüştüm....dınınınıııı nııı nıı nı nı nı nııı dınınınını nııııı nı nı nı nıııı (gerçek kesit müziği)
Otobüse bikaç adım kala düştüm, aman yarabbi surat ifadesiyle kalkmaya çalışırken ne o Havaş'ın görevlisi, ne etraftaki taksiciler ne de Türk milletinin umrunda olmadım. Hadi o sırada tamam ani bi durumdu, ama kalktıktan sonra yerkürede ekstra bi alana geçemicek şekilde sabit kaldım yani yine kimse de tık yok. Bu arada gözlerimden siciiiim gibi yaşlar akmakta ve kardeşine kırmızı rugan ayakkabı götürdüğünde öldüğünü fark eden Emrah surat ifadesine geçiş yapmaya başlamışım ama Havaş ayısının tek hamlesi önümdeki çantaya bakıp 'Taksim mi?' demek...Aldı çantayı bagaja koydu, önümden insanlar geçiyo, ben iki büklüm hala kimsenin umrunda diilim. Bi yandan can acısı, bi yandan vay beeee ben ne iyi insanmışım ki herkese yardım ediyorum düşünceleri...
Taa uzaklardan bi abi koşmak suretiyle gelip 'iyi misin?' falan dedi neyse ki...'Diilim' dedim. Bu arada nefesimi keserek acıyan sağ ayağımda iki adet koskocaman şişlik vuku buldu...abi girdi koluma, içeri girdik, buz falan filan...Diğer diz de hasar gördü tabi, bi taraftan da onu siliyoruz...Hemen 'Alo İbo'ya bağlandım, çeşitli telefon muayeneleri sonucu kırık bilem olabilir dedi kendisi...
Neyse özetlemek gerek biraz, abi beni bindirdi bi taksiye. Düştüğüm yol dümdüzdü bu arada. Taksici de iyi bi abi çıktı, Aytun'un yakınına götürdü beni, arabalar arası transfer ve Alman Hastanesi...
Tekerlekli sandalyeye bindim ilk defa. Bindim ama yani, 'versene bi tur biniim' der gibi...Filmler, ağrı kesici enjesiyonlar...bu arada kahkah kihkih gülüyorum ben tabi. Napıcam başka? Komik. Dümdüz yolda düşmüşüm, kırık olabilir ayak...bu komik diilse, komik nedir di mi ama? Hatta hemşire kızcık form doldururken şöyle bi soru sordu;
- Ne kadar yükseklikten düştünüz?
- Valla 1.62 falan...boyum o kadar...yol da düzdü tabi...
Bence komik bu işte.
Sonuç; kırık tabi :) Ben artık iyice bi gülüyorum, susturmak mümkün diil. Sağı solu arıyorum 'düz yolda düştüm ayağımı kırdım' diye...kimse inanmıyo tabi çünkü ben gülüyorum. Ama komik. Yol düz yani, söylemiş miydim?
İcapcı ortopedist bey 'bandajlayın yollayın' buyurmuş...'yok artık!' dedik, o zaman ben eve gider bandajlar, jellerimi sürer, tense yapardım yani. Bi de kas gevşetici yutardım, oh mis...Yanında doktor taşımanın faydaları işte, Aytun babam destekli bi sinir operasyonu başlattı. Ortopedik bey geldiler, alçıladılar beni...Çok modernize bi alçı teknolojisi başlamış artık. 3 dakika falan sürdü. Bence kaynaması da o kadar sürerdi ama dinlemediler...1 aymış. Yani teorik olarak 6 hafta, arkadaşça yaklaşımla 4 hafta. Doktor çocuğu olmanın faydaları bunlar da. Memleket böyle napalım, tıpta bile torpil var :)
Neyse efenim, ben, alçılı ayakım, ve koltuk değneklerim...Allah'tan pediküre falan gitmiştim bi önceki hafta, rezil olmadık :)  Bi de koltuk değneği workshop'u gerekti bana, zıplayarak olmuyomuş..bu arada ben hala gülüyorum. Devamlı da konuşuyorum. 'Yeter' dedi Aytun, bu insanlar sabaha kadar nöbet tutçak daha...E ii de en azından konuşabilen bi hastayım yani, komada gelip ööölecene yatsam daha mı iyi? O insanların da iletişmeye ihtiyacı yok mu?
Sigorta formuna yazamadım tabi bunu...sen gerizekalıysan biz napalım diyebilirlerdi, düzdü yol çünkü. Senarist kimliğimizi kullandık...
Ev de beşinci katta, asansörsüz..Yasemin'e geldim o yüzden, en azından üçüncü kat. Baya bi olaylı oldu tabi yukarı çıkma durumu ama Pazartesi girdim, bugün Perşembe. Koltuktan kalkmak pek nasip olmuyo zaten, şişiveriyorum :)
Normal şartlarda sandalye, masa tepelerinde gezen bi insana yapılabilicek en kötü şey yatıcaksın demek...ruhum çatlamak üzere, dayanamıyorum...
Neyse, bu olayın mazisiydi. Şu andan itibaren ayak kıranların hayatını kolaylaştırmak adına kendimi feda ediyorum. Her gün yeni bişey keşfedip ayak kırma hadisesini insanlaştırdığım için insanlıkla paylaşıciim bunları. Canımız sıkılmasın maksat....

Saygılar. :)

2 yorum:

  1. Saygılar bizden :))

    YanıtlaSil
  2. Saygı bizden efendim saygı bizden ne güzel anlattınız yahu olayı :) İstanbul Dili 👅 İle 😂 Saygılar Efendim Tekrardan 😂

    YanıtlaSil